Donuk omuz tüm popülasyonun %2-5’ini etkileyen ağırlıklı olarak kadınlarda görülen ağrılı bir klinik tablodur. En sık 40-60 yaş aralığında görülür. Özellikle geceleri artan ağrı, uyku bozukluğu, omuzdaki hareket kısıtlılığı nedeniyle günlük yaşam aktivitelerini oldukça kısıtlar. Hastalığın seyri, oluş nedenleri halen araştırılmaktadır.
Donuk omuzun 3 evreli seyri vardır. Birinci evrede ağrı başlar ve giderek artar, birlikte hareket kısıtlılığı gelişmeye başlar. Hastada özellikle gece ağrısı vardır ve ağrılı omuzun üzerine yatamaz. Bu evre 10-36 hafta arasında sürer. İkinci evre donma evresidir. Bu evrede ağrı azalmaya başlar ama omuzdaki hareket kısıtlılığı zirveye ulaşır ve bir süre bu şekilde kalır. Bu süre 4-12 aydır. Son yani 3. evre çözülme evresidir. Bu evrede ağrı azalır, hareket kısıtlılığı da yavaş yavaş azalmaya başlar. Ağrı genellikle omuz hareketinin son derecelerindedir. Bu evre 12-42 ay (ortalama 30 ay) devam eder. Donuk omuz bu seyirle beraber kendini sınırlayan bir hastalık olarak kabul edilir. Süreç 1-4 yıl arasında tamamlanmakla beraber 7 yıla kadar devam eden olgular da bildirilmiştir. Ancak %11 hastada fonksiyonu engelleyecek oranda hareket kısıtlılığının da kaldığı belirtilmektedir.
Donuk omuz; kırık, çıkık gibi omuz travmaları, omuzu hareket ettiren kasların sıkışmaları veya kısmi kopmaları, kireçlenme gibi bilinen nedenlerden kaynaklanabilir. Bu ağrılı tablolar varlığında hastaların omuzları sabitlenir veya kendileri hareket ettirmezler. Ağrı ve hareket ettirmeme omuz kapsülünde kalınlaşma, bazı bağlarda gerginlik ve kalınlaşmaya neden olarak hareket kısıtlılığı gelişmesine neden olur. Bazen belli bir sebep olmadan da donuk omuz gelişebilir. Omuzda önce ağrı sonra zamanla hareket kısıtlılığı başlar. Ayrıca şeker hastalığı, tiroid (guatr) problemi, böbrek üstü bezlerinin bazı hastalıklarında, bağışıklık sistemi (otoimmün) hastalıklarında, kalp-damar hastalıklarında da omuzda bir problem olmamasına rağmen donuk omuz gelişebilmektedir. Belirtilen bu hastalıklar göz önünde bulundurulduğunda donuk omuzun metabolik sebeplerle, kan dolaşım bozuklukları ve stresör faktörlerle başladığını da görmekteyiz. Yapılan genetik araştırmalarda bazı genotiplerin donuk omuza eğilimi arttırdığı, bağ doku döngüsü ve bağ doku yapı bozukluğunun donuk omuza zemin hazırladığı da belirtilmektedir.
Sebep ne olursa olsun donuk omuzda başlangıçta yoğun bir yangısal durum, ödem görülür. Zamanla omuzun kapsülünde bağ doku oluşturan hücrelerde artış, konjesyon denen kan dolaşımının azalmasına, kanın göllenmesine ait belirtiler ve bağlarda kalınlaşma ortaya çıkmaya başlar. Kapsül ve bağlardaki kalınlaşma ve sertleşme hareket esnekliğinde azalma olarak kendini gösterir.
Donuk omuzdan korunmak mümkün müdür?
Bunun cevabı hem evet hem hayır. Eğer yapısal olarak bağ doku kalınlaşmasına eğiliminiz varsa, şeker hastalığı gibi iyileşmeyi olumsuz etkileyen metabolik bir bozukluğunuz varsa, donuk omuz hastalığı süreci hızlı ilerliyorsa önlenemez şekilde eklem kısıtlılığına gidilmektedir. Bu bakış açısıyla bakıldığında hormonal hastalığı olanlar özellikle şeker hastalığı olanlar kan şekerlerini ve metabolik süreçlerini kontrol altında tutmalıdır. Bir diğer öneri omuz ağrısı durumlarında erken dönemde ağrının azaltılması ve egzersizlere başlanmasıdır. Egzersizler erken dönemde başlanmalı ancak ağrı oluşturmayacak şekilde planlanması gerekir.
Donuk omuz teşhisi olan hastaların endişe düzeylerinin yüksek olan hastalar olduğu belirtilmektedir. Bu nedenle hastaların bilgilendirilmesi, stres yönetimi konusunda destek verilmesi de önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tedavi nasıl planlanır?
Tedavi planlarken hastanın hangi evrede olduğunun tespit edilmesi gerekir. Ağrı süresi, gece ağrısının varlığı, hareket kısıtlılığının derecesi ve süresi tedavi planı için gerekli verilerdir. Yangısal reaksiyonun fazla olduğu birinci evrede ödemi ve yangıyı azaltmak, kan dolaşımını arttırmak, ağrıyı kontrol altına alıp endişeyi azaltmak ve uyku kalitesinin sağlanması esastır. Bu dönemde eklem hareket açıklığı ve hastanın kendisinin yaptığı hafif germe egzersizlerine başlanabilir. Önce de belirtildiği gibi egzersiz ile ağrının artmaması konusunda gerekli önlemler alınmalı egzersiz düzeyi belirlenmelidir.
İkinci evre olan ağrının azalıp hareket kısıtlılığının belirginleştiği durumda yine ağrı ve uyku kontrolü sağlanmalı, uzun süredir ağrı ve hareket kısıtlılığı çeken hastanın endişesi azaltılmalıdır. Egzersiz yoğunluğu arttırılmalı, egzersiz sık tekrarlı, düşük yoğunluklu olmalı, yine ağrı oluşmaması sağlanmalıdır. Üçüncü yani ağrının azaldığı hareket kısıtlılığının bariz olduğu dönemde artık germe ve güçlendirme egzersizleri yoğun ve sık tekrarlı olarak yaptırılmalıdır. Sürecin uzayabileceği belirtilerek hastanın desteklenmesi ve egzersize uyumunun arttırılması önemlidir.
Kullanılabilecek tedavi modaliteleri:
- Fizik Tedavi: Tüm evrelerde kullanılabilen fizik tedavi yöntemleri ödemi, yangıyı azaltır, kan dolaşımını arttırır, etraf kaslardaki spazmı azaltır. Alçak frekanslı elektriksel akımların ağrı kesici özellikleriyle güvenli ağrı kontrolü sağlanır. Derin ısıtıcı cihazlar kalınlaşmış eklem kapsülü ve bağların boyunun uzatılması için hazırlık yapılmasını sağlar. Erken dönemde ağrının çok fazla olduğu zamanlarda yüzeysel olarak sıcak değil buz uygulamalarının daha fazla yeri vardır.
- Akupunktur: Akupunktur özellikle ağrının kesilmesi ve uykunun yeniden düzenlenmesinde oldukça faydalanılan bir yöntemdir. Yapılan çalışmalarda özellikle elektroakupunkturun donuk omuzlu hastalarda etkili tedavi edici özelliği olduğu belirtilmektedir.
- Nöralterapi: Nöralterapi otonom sinir sistemi adı verilen otomatik çalışan sinir sisteminin dengelenmesini sağlar, kan ve lenf dolaşımını düzenler, bağ dokuda birikmiş ağrı oluşturan kimyasalların bertaraf edilmesini sağlayarak oldukça etkin bir tedavi imkanı sağlar. Nöraterapi ayrıca omuz etrafındaki kaslarda ağrının neden olduğu tetik noktaların giderilmesinde en etkin yöntemlerden biridir. Donuk omuzda etkili olan fasyal sistem denilen birbiri ile ilişkili tüm vücudu saran dokunun üzerindeki gerginliği azaltarak da tedaviye destek olur. Vücutta iletim bozukluğuna neden olan bozucu alanların da nöralterapi ile tedavisi mümkündür.
- Ozon tedavisi: Donuk omuzda hem omuza uygulanan lokal ozon tedavisi hem de kan ozonlama yöntemi kullanılabilir. Ozon gazı eklem içindeki yangısal reaksiyonu ve ödemi omuza direkt uygulama ile azaltır. Kan dolaşımı ve kan oksijenlenmesini arttırarak bağ dokuda biriken toksik maddelerin giderilmesini sağlar. Ozon omuz etrafındaki yumuşak dokulara ve kaslara da uygulanabilir.
- Yardımcı tedaviler: Yukarıda bahsedilen tedavilere ek olarak destek tedaviler de kullanılabilir. Bunların başında nefes terapileri, gevşeme teknikleri, beslenmenin düzenlenmesidir.
- Normal yaşamımızda genellikle yüzeysel nefes alırız, yüzeysel nefesle yeterli oksijen alamayız, göğüs ve karın arasındaki nefes kasımız diafragma etkin olarak çalışmaz. Diafragma vücudumuzun en önemli atardamar, toplardamar ve lenf damarlarımızın geçtiği bir yapıdır. Diafragma yeterli hareket ettiğinde bu önemli yapılar üzerinde masaj etkisi yaptığı gibi özellikle sırt bölgesinde ilişkili olduğu yumuşak dokuların esnemesini sağlar. Bu nedenle özellikle diafragmatik nefes egzersizleri hastaya öğretilerek etkin solunum sağlanır, hem oksijen alımı arttırılır hem de endişenin giderilmesine yardımcı olunabilir.
Bir diğer yöntem beslenme değişiklikleridir. Donuk omuz oldukça yangısal bir durumdur ve yumuşak dokularda toksik maddelerin birikimi ön plandadır. Bu sebeple antiinflamatuar beslenme denilen yangısal reaksiyon oluşturmayan gıdalarla bir beslenme düzeni oluşturulması, antioksidan gıdalara ağırlık verilmesi önerilebilir. Bu amaçla özellikle koyu renkli sebze ve meyvelerin tercih edilmesi, yeşil sebze ve ot tüketiminin arttırılması, ayçiçeği ve mısır yağı gibi yağların alınmaması, şekerli gıdaların tamamen kesilmesi önerilmeli, su alımı arttırılmalıdır. Bu amaçla Omega-3, Vitamin D, kurkumin, alfa-lipoik asit, N-asetil sistein gibi destekler doktor kontrolünde kullanılabilir.
Donuk omuz hem hasta hem de doktor için oldukça zorlu bir süreç olup sabırlı olmak, hastalığın doğal olarak geçme gibi bir seyri olduğu unutulmadan tedavide hasta-doktor işbirliği içinde kalınması önemlidir.