Diyabetes Mellitus (Şeker Hastalığı) ve Bütüncül Tıp Yaklaşımı

DİYABET, bir salgı bezi olan pankreas tarafından salgılanan insülin hormonunun eksikliği veya etkisizliği sonucu ortaya çıkan, kan şekeri yüksekliği ile seyreden kronik bir metabolizma hastalığıdır.
İç Hastalıkları Uzmanı
07.12.2024 20:13

Gestasyonel diyabet (gebelik diyabeti) ve sekonder diyabet gibi nadir görülen türleri dışında diyabet hastalığını tip1 ve tip 2 diyabet olmak üzere iki ana gruba ayırabiliriz.

Tip 1 diyabet daha çok 20 yaş altı gençlerde görülen bir otoimmün hastalıktır. Bu hastalıkta vücut, pankreasın beta hücrelerini hedef alarak saldırır ve yok eder. Sonuç olarak vücutta insülin eksikliği ortaya çıkar ve kan şekeri yükselir. Tip1 diyabette insülin salgısı ya hiç yoktur ya da yok denecek kadar azdır. Bu nedenle de tedavisinde mutlaka insülin kullanılır.

Tip 2 diyabette ise vücutta insülin salgı bozukluğunun yanı sıra insülin direnci mevcuttur. Bu nedenle de tedavisinde her zaman insülin gerekmeyebilir. Bazen beslenme tedavisi ve egzersizin yanısıra şeker düşürücü ilaçlarla tedavi edilebilirken, ilerleyen dönemde insülin kullanılması gerekebilir. Tüm diyabetlilerin %90-95’ini oluşturan Tip 2 diyabet hem ülkemizde hem de dünya çapında büyüyen bir salgındır. Daha çok orta ve ileri yaş grubunun hastalığı olarak bilinse de obezite artışının sonucu olarak özellikle son 10-15 yılda çocukluk ve adolesan çağlarında ortaya çıkan tip 2 diyabet vakaları artmaya başlamıştır. 

Tip 2 diyabet için kimler risk altındadır?

- Vücut kitle indeksi 25 kg/m2'den fazla olanlar

- Birinci ve ikinci derece yakınlarında diyabet bulunanlar

- Doğum kilosu 4,5 kg veya üzerinde bebek doğuran kadınlar

- Daha önce gestasyonel (gebeliğe bağlı) diyabet tanısı almış kadınlar

- Hipertansif bireyler

- Dislipidemikler (HDL-kolesterol <35 mg/dl veya trigliserid ≥250 mg/dl)

- Polikistik over sendromu olan kadınlar

- İnsülin direnci ile ilgili klinik hastalığı veya bulguları bulunan kişiler

- Kalp ve beyin damar hastalığı bulunanlar

- Düşük doğum ağırlığıyla doğan kişiler

- Sedanter yaşam süren veya fiziksel aktivitesi az olan kişiler

- Doymuş yağlardan zengin ve posa miktarı düşük beslenme alışkanlıkları olanlar

- Uzun süreli kortizon kullanan hastalar

Semptomları nelerdir?

Ağız kuruluğu, çok yeme, çok su içme, sık idrara çıkma, kilo alma veya aşırı zayıflama, bulanık görme, ayaklarda uyuşma, karıncalanma, yanma, idrar yolu enfeksiyonları, vulvovajinit, mantar enfeksiyonları, kaşıntı, ciltte kuruma, yorgunluk belirtileri arasındadır. Ancak şeker hastalığının birçok komplikasyonu geliştiği halde hiçbir semptomu olmayan hastaların sayısı da azımsanamayacak kadardır.

Tanı için yapılması gereken testler şunlardır:

* Açlık insülini tayini

* Açlık ve tokluk kan şekeri tayini

* İdrarda şeker ölçümü

* HbA1c ölçümü

* Seçilmiş bazı hastalarda şeker yükleme testi

Sağlıklı bir kişide açlık kan şekeri 90 mg/dl altında, tokluk kan şekeri 140 mg/dl altında olmalıdır. Açlık kan şekerinin 126 mg/dl üzerinde, yemekten iki saat sonra ölçülen tokluk kan şekerinin 200 mg/dl üzerinde olması ve şeker yükleme testinin ikinci saatinde kan şekerinin 200 mg/dl üzerine çıkması ile diyabet tanısı konur. Son üç aylık şeker ortalamasını gösteren HbA1c testinin sonucunun %6,5 ve üzeri olması diyabet tanısını destekler. HbA1c değeri %5,8’in altında ise normal, %5,9-6,4 arası ise sınır değer olarak kabul edilir. 

Tip 2 diyabetin erken aşamalarında vücut azalmış insülin duyarlılığının üstesinden gelmeye çalışarak daha fazla insülin üretir. Prediyabet dediğimiz bu dönem diyet ve yaşam tarzı değişikliklerine daha duyarlıdır. Ancak uzun vadede pankreas kan şekeri düzeylerini korumak için yeterli insülin üretemez ve bu durumda kan şekeri yüksekliği ortaya çıkar.

Tip 2 diyabet tedavisi, yaşam tarzı değişikliklerinden çoklu insülin tedavisine kadar uzanan geniş bir yelpazeye sahiptir.  Sadece prediyabet döneminde değil tip 2 diyabetin tüm evrelerinde bütüncül yaklaşım ve tamamlayıcı tıp yöntemleri tedavide yer almalıdır. Kişiselleştirilmiş bir tedavi kombinasyonuyla hasarın derecesine göre hastalık belirtileri ve komplikasyonlar gerileyebilir ve kişi sağlığına tekrar kavuşabilir.

Bu noktada yapılması gerekenler şunlardır:

- Beslenme yanlışlarının düzeltilmesi: Düşük karbonhidratlı diyetler kan şekeri stabilitesi ve lipid profillerinde iyileşme sağlar ve ilaç ihtiyacını önemli ölçüde azaltır. Rafine karbonhidratlardan kısıtlı diyet, deniz ürünleri, baharatlar, meyveler ve sebzeler şeker seviyelerini kontrol etmede etkilidir.

- Nutrasötik tedaviler: D vitamini, magnezyum, folat, berberin, alfa-lipoik asit ve B12 gibi nutrasötikler diyabetik hastalarda enflamasyonu ve oksidatif stresi azaltmaya yardımcı olabilir. Berberin ve alfa-lipoik asit insülin direnci semptomlarını iyileştirir, diyabetik retinopatiyi ve karaciğerde glikoz oluşumunu inhibe eder, ayrıca kan şekerini düşürücü etkileri de vardır. Bunlara ek olarak glikoz emilimini azaltmaya ve bağırsak mikrobiyotasını desteklemeye yardımcı olurlar.

- Bağırsak florasının düzenlenmesi: Disbiyozis denilen bağırsak flora bozukluğunun tip 2 diyabet gelişimi ile ilişkili olduğunu gösteren çalışmalar olduğu gibi bazı probiyotik suşların antidiyabetik etkileri de gösterilmiştir.

- Egzersiz: Araştırmalar günde sadece 30 dakika yürümenin tip 2 diyabet riskini yaklaşık %50 oranında azalttığını göstermektedir. Yüksek yoğunluklu interval antrenman, tip 2 diyabette açlık kan şekerini kontrol eder, hemoglobin A1c'yi ve kardiyovasküler komplikasyonları azaltır.

- Uyku: Gece en az 7-8 saat kaliteli uyku, tip 2 diyabetten korunmada önemlidir. Uyku bozukluğunun yaygın bir nedeni olan Uyku Apne Sendromu’nun hipoksiye neden olarak pankreas beta hücreleri tarafından insülin üretimini bozduğu ve tip 2 diyabet gelişimini kolaylaştırdığı bilinmektedir.

- Stresle mücadele: Kronik stres tip 2 diyabet için önemli bir risk faktörüdür. Stresin kan şekeri üzerindeki etkisine, vücudun stres tepki sistemi olan HPA(Hipotalamus-hipofiz-adrenal aks) ekseni aracılık eder. Kronik HPA ekseni aktivasyonu beta hücre işlev bozukluğuna neden olarak insülinin etkilerini inhibe eder ve insülin direncini indükler. Meditasyon, yoga ve  nefes egzersizlerinin şeker hastalarında açlık kan şekerini ve yemek sonrası glikozu düşürdüğü tespit edilmiştir.

- Çevresel toksinlerden kaçınma: Yapılan çalışmalar bisfenol a (BPA), fitalatlar, pestisitler ve endüstriyel kimyasallar gibi kalıcı organik kirleticilerin tip 2 diyabet oluşumuna katkı sağladığını göstermektedir.

- Otonom Sinir Sistemi'nin regülasyonu: Bu amaçla Nöralterapi ve Akupunktur gibi tamamlayıcı tıp yöntemleri uygulanabilir. 

- Antioksidan tedaviler: Kan şekeri yüksekliği oksidatif stresi tetikler ve bu durum böbrek, sinir, retina ve damar hasarı yaratarak tip 2 diyabet komplikasyonlarına katkıda bulunur. Ozon tedavisi ve damar içi yüksek doz C vitamini gibi antioksidan tedavilerinden hem diyabet hastalığının hem de komplikasyonlarının tedavisinde faydalanılabilir.