Metabolik Sendrom

Metabolik sendrom, son yıllarda giderek büyüyen bir toplumsal sağlık sorunudur.
İç Hastalıkları Uzmanı
07.12.2024 19:22

Metabolik sendrom, son yıllarda giderek büyüyen bir toplumsal sağlık sorunudur. Dünyada ve ülkemizde erişkin nüfusun yaklaşık üçte biri bu sorun ile mücadele etmektedir.

Kadınlarda erkeklerden daha sık görülmektedir. 

Metabolik sendrom dediğimiz tablo; karın içindeki organların çevresinde aşırı yağlanma, trigliserid ve kolesterol yüksekliği, yüksek tansiyon, insülin direnci, kan şekeri yüksekliği, kanda pıhtılaşma eğiliminin artması ve kronik enflamasyon neticesinde kalp-damar hastalıklarının da tabloya eklendiği bir dizi bulgu ve hastalıkla seyreden bir metabolizma bozukluğudur. Tip 2 diyabet ve metabolik sendromun sınırlarını tam olarak birbirinden ayırmak çoğu zaman mümkün değildir. Genellikle bu iki tablonun bulguları iç içe geçmiş olarak görülmektedir.

Metabolik sendrom sıklığının artmasında en önemli etken, yaşam biçiminin kolaylaşmasına bağlı olarak fiziksel aktivitenin azalması ve rafine karbonhidratlardan zengin olup bitkisel liflerden fakir, aşırı yağlı ve kalorisi yüksek fast food tarzı beslenme alışkanlıklarının benimsenmesi sonucunda enerji alımının artmasıdır. Bunların yanı sıra, uyku bozuklukları, bağırsak flora bozukluğu, D vitamin eksikliği, stres gibi faktörler de metabolik sendromun oluşumuna neden olmaktadır.  

Metabolik sendrom fazla kilolu olan, az hareket eden, sağlıksız beslenen kişilerde, ayrıca ailesinde şeker hastalığı ve yüksek tansiyon öyküsü olanlarda daha sık görülür.

Metabolik sendrom tanısı nasıl konur?

Metabolik sendromun belirtisi yoktur ve herhangi bir yakınmaya neden olmaz.

Çoğu zaman artmış vücut ağırlığı ilk göze çarpan işaret olabilir.

Aşağıdakilerden üç veya daha fazlasına sahipseniz  metabolik sendrom teşhisi konulur:

* Abdominal obezite; erkeklerde 102 cm. kadınlarda 88 cm. veya daha fazla bel ölçüsü (göbek boyunca ölçülür)

* 130/85 mm Hg veya daha yüksek bir tansiyon veya tansiyon ilaçları kullanımı

* 150 mg / dl'nin üzerinde trigliserit seviyesi

* 100 mg / dl'den yüksek açlık kan şekeri seviyesi veya glikoz düşürücü ilaçların kullanımı

* HDL kolesterolünün erkeklerde 40 mg / dl'den, kadınlarda 50 mg / dl'den düşük olması 

Metabolik sendroma eşlik eden durumlar:

            •          İnsülin direnci

            •          Diabetes mellitus; Metabolik sendromu olanlarda şeker hastalığı gelişme riski, olmayanlara göre 5 kat daha fazladır.

            •          Hipertansiyon

            •          Dislipidemi 

            •          Obezite

            •          Koroner arter hastalığı; Metabolik sendromu olanlarda kalp hastalığı gelişme riski, olmayanlara göre 2 kat daha fazladır.

            •          Karaciğer yağlanması

            •          Polikistik over sendromu

            •          Kronik enflamasyon

            •          Hiperkoagulabilite (pıhtılaşma eğiliminde artış)

Tedavide Neler Yapıyoruz? 

Metabolik sendromu tedavi edebilecek tek bir ajan söz konusu değildir. 

Öncelikle risk faktörleri, yaşam şekli değişiklikleri ile kontrol altına alınmalıdır. 

Bu bağlamda:

1. Beslenme Yanlışlarının Düzeltilmesi ve Kilo Kontrolü Sağlanması: İhtiyaçtan fazla alınan karbonhidrat insülin salınımına neden olur. Bu  salgılanan insülin, vücuttaki karbonhidratı hücre içine alır, fazlasını ise yağ olarak depolar. Basit şeker içeren karbonhidratların aşırı tüketimine bağlı olarak salınan insülin, kan şekerini düzenlemekte yetersiz kalır. Böylece artan glikozu hücre içine sokmaya çalışan pankreas daha fazla insülin salgılar. Bu durum bir süre sonra hücrelerin yüksek insüline karşı duyarsızlaşmaya başlamasına yol açarak insülin direncine neden olur. 

İnsülin direncinin düzeltilebilmesi için glukoz, fruktoz, mısır şurubu, nişasta bazlı şekerlerden uzak durulmalı, bunların yerine   tam tahıl içeriği zengin, lifli ve işlem görmemiş karbonhidratlar  tüketilmelidir.  

Vücutta kronik enflamasyona yol açtığı bilinen doymamış yağlar yerine soğuk sıkım zeytinyağı, ceviz, badem, fındık, avokado, Hindistan cevizi gibi sağlıklı bitkisel yağ kaynakları beslenmeye dahil edilmelidir.

Hayvansal protein kaynağı olarak deniz balıkları, serbest dolaşan tavukların yumurtası ve eti, serbest yayılan hayvanların sütünden yapılmış olan yoğurt ve kefir tüketilmelidir.

2. Bağırsak Florasının Düzenlenmesi: Hipokrat “Bütün hastalıklar bağırsaktan başlar. Bağırsak hasta ise vücudun geri kalan kısmı da hastadır” demiştir. Bağırsak florası zihinsel ve bedensel sağlıkla yakından ilişkilidir. Bağırsak flora bozukluğu obezite, diyabetes mellitus, hipertansiyonun da içinde bulunduğu bir çok kronik hastalığa neden olmaktadır. Bu nedenle metabolik sendromun tedavisinde bağırsak florasının düzeltilmesi çok önemli bir yer tutmaktadır. 

3. Egzersiz Alışkanlığı Kazandırılması: Yapılan çalışmalar haftada 25-30 km yürüyüş yapan veya eşdeğeri aerobik egzersiz yapan kişilerde HDL-K düzeylerinde ortalama 3-6 mg/dL artış olduğunu göstermiştir. Düzenli egzersiz; esneklik ve kas gücünü artırır, osteoporozu önler, insülin direncini azaltır ve kilo kontrolüne yardımcı olur.

4. D-vitamini, mineraller, omega-3, vitamin B12 gibi makro ve mikro besinlerin tamamlanması, 

5. Sigara ve Alkol Bağımlılığının Tedavisi,

6. Otonom Sinir Sistemininin Regülasyonu: Bu amaçla Nöralterapi ve Akupunktur gibi tamamlayıcı tıp yöntemlerinin uygulanması,

7. Gerekli durumlarda ilaç tedavisinin başlanması gerekmektedir.

Uzm. Dr. Rahşan APAYDIN GÜL
İç Hastalıkları Uzmanı